Şahane Okur,
Günaydın.
Bu hafta zarfta bir aile yer alıyor. Bu bülten aynı zamanda Kirpi’nin daha geniş zamanlarda yazdığı, başlıkların bir bütünlük içerdiği ve birbirine dolandığı Esenlik‘in ilk sayısı.
İncelikler‘i güzelleştirmek ve daha fazla kişinin katkısına açmak, bunu yaparken de telif ödeyebilmek adına desteğinize ihtiyaç duyuyoruz. Ayrıntıları Patreon hesabımızda inceleyebilirsiniz:
#Derinlik
- Kulaklık bir özgürlük aracı mı yoksa başkalarını unutup üretime odaklandıran bir neoliberal aygıt mı? (1694 Kelime)
- Roman resmin peşindeyse resim neyin peşindedir? (1702 Kelime)
- Dünyanın kendisi yaşayan bir organizma mıdır? (4200 Kelime, İng)
- Bilgisayarı, telefonu bir kenara bırakıp mektup yazmak üzerine (1455 Kelime)
#Seyirlik
- Yorgos Lanthimos’un kısa filmi: NIMIC (12 Dakika) #Mubi
- Her sahnesi ince ince işlenmiş kısa animasyon: Puparia (3 Dakika)
- Nils Frahm’ın konser filmi (87 Dakika) #Mubi
#Güzellik
- Jason Seife’nin İran halılarından ilhamla resmettiği tablolar
- The Queen’s Gambit ve The Crown dizilerinde kullanılan kostümlerin sergisi
- 2020’nin en güzel kitap kapakları
Türkiye’nin En Entelektüel Ailesi
Öyle bir aile düşünün ki şeceresinde bir yazar, bir tiyatro oyuncusu, bir piyanist, bir fotoğrafçı, üç ressam, bir seramik sanatçısı barındırsın. Osmanlı’nın ve ilk Cumhuriyet yıllarının tanıdık simalarını yetiştiren bir paşa konağı. Üstelik bu konakta doğup büyüyen herkes yaptığı nitelikli işlerle büyük başarılara ve üne kavuştu. Şaşaalı olduğu kadar çalkantılı, sancılı yaşamlar sürdüler. Varsıllık kadar yoksulluk da çektiler. Paşazadelerin her biri de çıkış yolunu, sanatın bir dalında buldu. Ayrılığı, kayıpları ve acıyı üreterek, yaratarak savuşturdular.
Mustafa Asım Bey öldükten sonra iki oğlu da babaları gibi asker olarak yetiştirildi: Cevat ve Şakir. Sultan Abdülhamit döneminin en genç sadrazamlarından olan Cevat Paşa, fotoğrafçılık ve tarihle ilgilendi. Beş bin kitaplık kütüphanesi ve fotoğraf makinesi koleksiyonu vardı. Jön Türkler’le münasebeti olmasından şüphelenilerek sürgüne gönderildi, hastalandı. Genç yaşta hayatını kaybetti.
Sürgünü Memleket Bellemek: Halikarnas Balıkçısı
Şakir Paşa da abisi gibi tarihçiydi, resimle de ilgilendi. Jön Türkler’le ilişkide olduğu için Harbiye’de okurken hapsedildi. Elçilik görevlerinde bulundu. İlk eşinden doğan Cevat Şakir, baba mesleğini seçti. Oxford’da tarih eğitimi aldı, gençlik döneminde başarılı bir ressamdı. Dergilerde yazılar yazdı, karikatürler çizdi. Asker kaçaklarıyla ilgili bir yazısı yüzünden Bodrum’a, sürgüne gönderildi. Adını taşıdığı amcası Cevat Paşa gibi. Cezasının son yarısını İstanbul’da çektikten sonra yeniden döndüğü Bodrum’da kaldı. Mavi Sürgün şehrini özlemişti. Anadolu ve Akdeniz kültürünün tanınması için durmaksızın çalıştı, kapsamlı araştırmalar yaptı. Araştırmaları sonucunda yazdığı deneme, hikâye ve romanlarla uluslararası bir üne ulaştı. Bodrum’u tüm dünyaya tanıttı. Geçmişteki meş’um hadise unutuldu. Kendisine yeni bir isim ve çehre kazandı: Halikarnas Balıkçısı.
“Ne olacak a canım! Hepimiz ya bir kaza ile ya da kazasız olarak cavlağı çekeceğiz. Ama ne bileyim; ölmeden önce insan yaşar a. Bu dükkânın içinde sürdüğüm hayata yaşamak mı denir? Bu yaşamak değil, uzun ölüm.” (192 Sayfa)
Şakir Paşa’nın ikinci eşi, hat ve karakalem ustası Sare İsmet Hanım. Aileye yeni bir sanatçının da dahil olmasıyla gen haritasında ve konaktaki kültürel aktiviteler, sanatsal beceriler çeşitlenmiş. Şakir Paşa’nın büyük kızı Hakkıye Hanım el işlemeleriyle, ikinci kızı Ayşe Hanım ise piyanistliğiyle tanındı. Hakkıye Hanım, Side’ye yerleşerek oradaki büyük bir konağı otele dönüştürdü. Babasının ve amcasının tarih merakı Hakkıye Hanım’ın ellerinde bir cisme büründü: Konağın tavanlarını, Selçuklu dönemine ait renkli ve oymalı ahşap dokularla süsledi.
Doğunun ve Batının Ressamı Olmak: Fahrelnissa Zeid
Ailenin üçüncü kızı Fahrünnisa dünyaca ünlü bir ressam. Kaleydoskop görüntüsünü andıran soyut, rengarenk resimleriyle bilindi. Büyülü büyük gözleriyle kendi portrelerini yaptı. Şüphesiz konağın en yetenekli, en gözde ismiydi. Notre Dame de Sion ve Sanayi-i Nefise Mektebi’nde okudu, Fransızca ve piyano dersleri aldı. Güzel Sanatlar’ın ilk kadın öğrencileri arasındaydı. Arapça öğrendi, Kuran kursuna gitti. Fahrünnisa, Doğu ve Batı kültürünün iklimlerinde gezinirken resme abisi, Cevat Şakir Kabaağaç’ın yönlendirmesiyle başladı. İzzet Melih Devrim’le evlendi. Avrupa’yı dolaştı, gezdiği müzelerde eskizler üzerinde çalıştı. Sanatını değiştiren ve dönüştüren temel isimlerden biri, ders aldığı Kübik ressam Roger Bissière’di.
Türkiye’ye döndüğünde figüratif çizgilerin yerini soyut, ekspresyonist çalışmalar aldı. Evini atölye olarak kullanıyordu. İzzet Melih Devrim’den iki çocuğu oldu: Nejad Devrim ve Şirin Devrim. Nejad Devrim annesinin izinden giderek ressam oldu, Şirin Devrim tiyatro sahnelerine adım attı. Büyük bir oyuncuydu, rejide yer alan ilk kadın yönetmendi. ABD’de temsillerde rol aldı, Stanford, Wisconsin gibi üniversitelerde dersler verdi.
Irak Kraliyet ailesinin üyesi Emir Zeyd, Fahrünnisa’nın hayatına, Ankara’dayken yasak bir aşkla girdi. Fahrünnisa ile İzzet Melih boşandı. Emir Zeyd’le evlenen Fahrünnisa artık bir prensesti. Büyükelçi eşi ile birlikte Avrupa’nın çeşitli kentlerini, İkinci Dünya Savaşı öncesi Berlin’ini, savaş sonrası Paris’ini yaşadı. Fahrelnissa mahlasını Fransa’da yaptığı resimlerde kullanmaya başladı. Hastalıklarla boğuşuyordu ve doktorların en büyük tavsiyesi resme devam etmesiydi. İlk kişisel sergisini İstanbul’da açtı. D Grubu’nun tek kadın üyesiydi. Yapıtları gün geçtikçe şöhret kazandı. Londra’da yaşamaya başladı. Paris’teki ilk bireysel sergisini açtı. Londra’daki sergisiyle, Çağdaş Sanatlar Kurumu’nda bireysel sergi açan ilk kadın ünvanını kazandı. André Breton, George Butcher, Bernard Gheerbrant ve Vassily Kandinsky gibi isimlerin takdirini kazandı.
1958’de Irak’ta darbe oldu, kraliyet ailesi sürgüne gönderildi. Fahrelnissa da ailesinin yazgısındaki sürgünü böylelikle tattı. Eşiyle birlikte yine Avrupa’da fakat daha mütevazı bir hayat yaşamaya başladılar. Fahrelnissa ayrıcalıklı bir hayatın içine doğmuştu. Yine de kökeni ve kadın olması gibi engelleri aşarak kendinden büyük bir ressam yarattı. 2017 yılında Tate Modern Sanat Müzesi’ndeki retrospektif sergisinde, Fahrelnissa Zeid, “20. Yüzyıl’ın en önemli kadın sanatçılarından biri” olarak anıldı.
Kederi Sanata Dönüştürmek: Aliye Berger
Kardeşlerin en küçüğü, gravür sanatçısı Aliye Berger. Yeğeni Füreya ile aralarında altı yaş vardı, beraber büyüdüler. Desen ve piyano dersleri aldı. Deli dolu cesur bir kadındı. Kendisinden ders aldığı keman virtüözü, Karl Berger’e âşıktı. Gizli gizli buluştular yıllarca. Evlendikten altı ay sonra Karl Berger kalp krizi geçirip hayata veda etti. Aliye dağıldı. Sanattan başka bir kurtuluş olmadığını bilen Fahrelnissa, kardeşini acısını atlatması için resme yönlendirdi. Ne olduysa ondan sonra oldu.
Aliye, John Buckland Wright’ın atölyesinde resim ve heykel çalışmaları yaptı. Heykelden ziyade gravür çalışmalarındaki başarılı uygulamaları, sanatçıyı gravüre yönlendirdi. Çeşitli desen ve yağlıboya çalışmaları da mevcut. Ödül kazandıran Güneşin Doğuşu eşsiz bir güzelliğe ve canlılığa sahip. 1951 yılında döndüğü İstanbul’da 140 parça gravürden oluşan, sanat çevrelerinin dikkatini çeken ilk kişisel sergisini açtı. Aliye, Narmanlı Han’daki odasında durmaksızın üretti. Yirmi beş yıl boyunca, dolu dolu çalışmalarıyla, resmin en zor dalı sayılan gravürcülüğünü doruğa çıkardı. Açtığı on iki bireysel ve kırk sekiz karma sergisiyle, sanat tarihinde ender görülen bir verimliliğe imza attı. İyi ki renkleri vardı ve iyi ki bizi o renklerinden mahrum bırakmadı. Berger’in hayatı, şimdilerde İstanbul DT’de Seray Gözler’in oyunculuğunda hayat buluyor.
Hayata Seramikle Tutunmak: Füreya Koral
Hakkıye Hanım’ın kızı Füreya, Türkiye’nin ilk seramik sanatçısıydı. Yılların birikimi, aldığı özel eğitimler, kaybettiği evlatlarının acısı, verem hastalığı. Hepsi onun sanatçı kişiliğini yoğurdu ve Füreya onu yaşama bağlayan tutkuyu buldu. Seramik dersleri almaya başladı. Ünlü seramik sanatçılarından Serre sayesinde Paris’te bir atölye buldu. Çamurlu elleriyle durmadan çalıştı, bakış açısını zenginleştirdi. 1951’de, Paris’te, ilk kişisel üç boyutlu resim sergisini açtığında eleştirmenler, Füreya’nın eserlerindeki Doğu-Batı kültür sentezini mükemmel olarak yorumladılar.
Füreya İstanbul’a döner dönmez Türkiye’de ilk seramik sergisini ve ilk seramik atölyesini açtı. Alev Ebüzziva, Bingül Başarır gibi sanatçıları yetiştirdi. Üretti ve durmadan kendini geliştirdi. Yeni ülkeler, yeni nakışlar keşfetti. Eserlerinde Mevlevi dervişlerini, Hitit sembollerini, Aztek ve Maya kültürünü işledi. Hayatı, Ayşe Kulin’in kaleminde güzide bir romana dönüştü. (394 Sayfa)
Yararlanılan Kaynaklar: 1, 2, 3, 4, 5, 6.
1 Yorum
[…] Bu hafta zarfta Kirpi’nin geniş zamanlar için yazdığı bülten, Esenlik‘in ikinci sayısı var. Zarfta bir öykü kitabı, binbir masal ve üç film yer […]