Görmek, Büyümek, Yürümek

tarafından Kirpi
incelikler-bulten-pazartesi

Çerçialan, Sineztezi, Yürüme Lüksü

Şahane Okur,

Günaydın. 

Bu hafta zarfta Gamze Arslan’ın öykülerinden, bir süper güçten ve pandemiyle iyice lükse dönüşen -kadınlar için zaten lüks olan- yürümekten söz ediyoruz. 

#Derinlik

  • Notos Öykü‘nün 15. büyük soruşturması: Yüzyılın 100 Şairi
  • Kendi yansımasına âşık sanatçı erkekler ve onların takdir görmeyen ilham perileri, Malcolm & Marie ve Marriage Story filmlerine dair bir okuma (1054 Kelime)
  • Okuduklarımızı hatırlamak ve gereksiz bilgileri silmek için uyumak (1409 Kelime, İng)

#Efsun

  • Dünyanın en gizemli kitabı, yazarı, ne hakkında olduğu, hangi dilde yazıldığı bilinmiyor (5 Dakika)
  • Melike Şahin nihayet ilk solo albümüyle dolanacak dilimize (38 Dakika)
  • Doppler‘i seven okurların kalbine değecek kısa animasyon (6 Dakika)

#GüneBaşlamaŞarkısı 

  • İçimizdeki fırtınalar dinsin, başımızdaki dertler geçsin diye: Geçer

Yazan: Nureddin Türk, Çizen: Tubeklon


Öykü Alıp Mandal Satarım: Çerçialan

gamze arslan-cercialan-incelikler-tubeklon-oyku

Yedi öykü var kitapta, her biri farklı bir âlemden sesleniyor, farklı yaşamlardan kesitler sunuyor. Gamze Arslan bir çerçi gibi sermiş güzelim öykülerini; iğne ipliğin, boncuğun, plastiğin, yeşil dua kitaplarının arkasında keskin bıçaklar parıldıyor.

Yazar, keskin bakışlarını gezdirdiği olayları anlatırken sivri bir dil kullanıyor. Görebildiği bütün yaraları deşmek, derinleştirmek ister gibi. Çerçialan‘ın tüm hikâyelerinde tüfek patlıyor, herkes ölesiye yalnız, kadınlar daha yalnız, sürpriz sonlar can yakıyor. Gamze Arslan, yetkin üslubu ve alaycı görme biçimleriyle günümüzün değerli yazarlarından: 

“Ee zaten ayak deniz görmüşse özgürlüğü vesaire bilir ya, defneyaprağı en çok ona yaraşır, biz denizsiz yerde doğmuşlara değil.”(72 Sayfa)


Renklerle Duymak, Renklerle Görmek: Sineztezi

sineztezi-incelikler-vladimir nabokov-tubeklon (1)

Bazı yazarları okurken gözümüzde büyük tuvaller üzerine resmedilmiş panoramik manzara resimleri canlanır. Kurdukları cümlelerde aktardıkları hisler ve anlattıkları olaylar rengârenktir. Handiyse pişen ekmeğin kokusu gelir burnumuza. Bu özveriyle sürdürülen bir çalışmanın getirisi de olabilir, doğuştan gelen bir süper gücün, sineztezinin sonucu da olabilir.

Sineztezinin bir sağlık sorunu mu yoksa yüksek algı düzeyi mi olduğu tartışmalı. Araştırmacılara göre her yirmi üç kişiden biri sineztetik. Vladimir Nabokov da harfleri renklerle görenlerden. Mesela adının ve soyadının baş harflerini,  “v” harfini soluk bir pembeyle özdeşleştiriyor, “n”yi yeşilimtırak-sarımtırak bir yulaf ezmesi rengiyle görüyormuş. Üstelik farklı dillere göre bu renk skalası değişkenlik gösteriyor, İngilizcedeki “a” ile Fransızcadaki “a” yine koyu tonlarda ama birinde ahşap diğerinde cilalı abonozu görüyormuş.

Elbette sineztezinin tek bir türü yok, harfleri renkli görmekle sınırlı değil: Seslerle renklerin bağdaştırıldığı kromestezi, harf-tat sinestezisi, sayı dizilerinin üç boyutlu olarak görüldüğü mekânsal dizi sinestezisi… Normalde görme duyusunu tetikleyen bir uyaran aynı zamanda koku duyusunu da tetikleyebiliyor. Bu bir çeşit çağrışımsa, yansıtmalı sineztezi, kişi eğer gördüğü nesnede doğrudan kokuyu alıyorsa bağlantısal sineztesiden söz ediliyor. 

Nabokov’un bakış açısına göre sineztezi çoğu çocukta görülür ama zamanla kaybolur. Çünkü yetişkinler bir şekilde bu farklılığı da bastırır, çocukların dünyayı görme biçimlerini sınırlandırır. (507 Kelime, İng)


Sokaklarda Yürüme Lüksü

Kadınlar 8 Mart’a hazırlanırken, en basit ve en temel özgürlüklerden birine, eylemlerimizden en değerlisine (yürümeyi çok seven kirpilere göre en değerli^.^) bakalım: Yürümek. Çünkü Bernhard’ın vurguladığı gibi yürümekle düşünmek iç içe geçmiş eylemlerdir ve herhangi bir doktorun ilk sağlıklı yaşam önerileri arasında illaki yürümek yer alır. Yürümek güzel hoş ama sokaklar, kimin? 

Sosyal medyada bir varsayımdan yola çıkan bir soru vardı: “Yirmi dört saatliğine erkeklerin olmadığı bir dünyada ne yapardınız?” Kadınların verdiği yanıtlar arasında bir tanesi özellikle öne çıkıyor ve durumun vahametini gözler önüne seriyor: “Gece karanlıkta, takip edilme korkusu olmadan dolaşmak.” 

Gamze Özkök yazısında Rebecca Solnit’in, Slyvia Plath’in yazdıklarından, Amantine Lucile Dupin’in flanözlük maceralarından, Agnes Varda’nın Mona’sından dem vurarak yürümenin ve sokakların, kadınlar için nasıl birer lüks olduğunu anlatıyor: 

“Sokakta olmak, var olmaktır. Ama erkek egemenliği ile dört bir yanı kuşatılmış kadın, sokağın ataerkil mimarisinde özgürlüklerin en sıradanlarından biri olan yürümeye kalkıştığında bile kendisini kollaması gerektiğini öğrenir. Her adımı cinselleştirilmiş kadının bakılan bir figür olmaktan bakan, kaydeden, bir bireye geçmesidir aslında yürümenin ve sokaklarda olmanın yolculuğu.” (1331 Kelime)

Arşivde Gezin

Kirpi'yle düşüncelerini paylaş