Ağrı Dağı Efsanesi, Vildan Hoşbak, Komorebi, Paris is Burning
Şahane Okur,
Günaydın. Bu hafta zarfta bir efsane, bir kelime, bir belgesel ve Vildan Hoşbak var.
#İkircik
- Koskoca Zara, Meksika yerel halklarına ait desenleri izinsiz kullanarak haksız kazanç mı elde ediyor (295 Kelime)
- Açlık, pandemi, eşitsizlik, iklim felaketi ve diğer sonuçlarıyla, artık bu köhnemiş ekonomik sistemi değiştirmek gerekmiyor mu (1294 Kelime)
- Komşu kıyıdan, mafyalar düzenine karşı bir meydanda buluşup hep beraber dans eden bir halk örneği (852 Kelime)
#Esin
- Maskesiz yüzleri tanımakta zorlanacağımız şu günlerde, farklı kültürdeki maskelerin hikayelerini, ardındaki karakter ve mitleri araştıran bir sanatçı: Lyuba Matyunina
#GüneBaşlamaŞarkısı
- Biraz dans, biraz yetmişler: Ooby Dooby
Yazan: Nureddin Türk, Çizen: Tubeklon
At Bana Yadigardır
Haziran gelmiş ama sanki bahar hiç yaşanmamış, günler bir kış bir yaz. Dallarda tomurcuk, sahillerde berrak serin sular eksik. İklim krizi yetmezmiş gibi ülkenin mavisi, yeşili çimentoya teslim olmuş. Yaşar Kemal’in çiçek çiçek saydığı, sayfalarca anlattığı Çukurova’da başka ülkelerin çöpü yakılıyor, külleri denize savruluyor. Yaşadığımız toprakların güzelliklerini hatırlamak için kitaplara daha çok başvuracağımız günler yakın, en çok da Yaşar Kemal’e.
Yazar, iki sevdalıyı anlattığı efsanesine, Ağrı Dağı’nın eteklerindeki Küp Gölü’nün, gölün etrafındaki kayacıkların, yüzeyin, çimenlerin renklerini sayarak başlıyor: Som mavi sular, bakır rengi toprak, kırmızı, sarı, mor çiçekler. Keskin güzel kokularla devam ediyor.
Bu sevda hikâyesinin ilk adımlarını, kır bir at atar. Beyazıt Paşası Mahmut Han’ın olan at kaçıp Ahmet’in kapısına geldiği için köyün töresine göre artık Ahmet’e emanettir. Sonunda ölüm de olsa geri verilemez. Paşa zalimdir, Osmanlı’dır. Atın Ahmet’e yadigar olduğuna bakmaz, Ahmet’ten yana saf tutan Ağrı halkına da atı o kapıya gönderen hakka da karşı çıkar.
Paşanın gülüşüyle, bakışıyla, huyuyla herkesi kendine hayran bırakan bir kızı vardır: Gülbahar. Önce Ahmet’in sözünden dönmeyişine ve çaldığı kavalın sesine, sonra boyuna posuna vurulur. Ahmet de yalnızca bir düğünde gördüğü bu güzele gönül düşürür. Elleri, tenleri bir ateş gibi birbirini kavuştuğunda Paşa ile Ağrı Dağı arasındaki hadise alevlenir. Halk sevdalılardan yana durur, kalabalık ve sessiz. Paşa kaybetmek üzere olduğunu anlayınca daha çok gürler, daha çok haykırır.
“Gün açıldıkça kalabalıklar, kalabalıklar, dağılan bir sisin altından usul usul çıkar gibi, etekleri dalgalanan gecenin içinden çıktılar. Mahmut Han kalabalığı görünce gözlerini yumdu, sonra açtı. Ahmet atın üstündeydi. Mahmut Han birden öfkeye kapıldı, yanana yönüne bakındı, bir emir vermek istedi, ağzı kurudu, sonra düşündü. Şu Beyazıt kasabası taşıyla toprağıyla asker olsa neylerdi ki bu kalabalığa? Bir ucu Beyazıt ovasında, bir ucu Ağrıdağının doruğuna yakın yerlerde… Kalabalık ağır ağır saraya yürüdü. Karıncalar gibi… Hiç çıt çıkmıyordu, hiç kimseden… ” (124 Sayfa)
#İnceliklerSayesinde
Vildan Hoşbak minik minik odalar inşa ediyor. Ördüğü minyatür duvarlar tablolarla kaplı, kitaplar çalışma masasına sığmamış, odanın her yerine dağılmış. Şarap şişeleri ve kirli tabak çanak eşlik ediyor bu bohem yaşama. İncelikle, emek emek üreten sanatçıya, yaşamını güzelleştiren detayları sorduk.
Ağaç Dallarının Arasından Işıldayan
Kullandığımız dil, anlama biçimlerimizi şekillendirdiği gibi görme biçimlerimizi de etkiliyor. Elbette bu ilişki tek taraflı değil, görme biçimlerimizi kullandığımız dile de yansıyor. Japoncadan biricik güzellikte bir kelime daha: Komorebi (木漏れ日). Güneş ışınlarının dallar, yapraklar arasında süzülerek gölge ve ışık oyunlarına sebep olduğu anları tarif için kullanılıyormuş. İncelikli bir bakış, etrafımızdaki güzellikler için hoş bir farkındalık örneği.
Steve Atkins de bu sözcüğün büyüsüne kapılanlardan. Hem gezmek hem de çalışmak için bulunduğu organik tarım çiftliklerinde yaptığı gün doğumu çekimlerinden bir şaheser çıkarmış ortaya. Kısa filmi seyrederken zaman genişliyor, içimiz huzur ve estetik hazla doluyor. (4 Dakika)
Paris Yanıyor!
“Opulence… You own everything!”
New York şehrindeyiz. Yıl 1987. Kentte yer yerinden oynuyor. Suç her yerde, Büyük Elma o zamanlar yaşamak için en tehlikeli şehirlerden bir tanesi. Gelir eşitsizliği almış başını gitmiş, Manhattan’da ülkenin en zenginleri ile en fakirleri bir arada yaşıyor. Onbinlerce insan AIDS’ten ölürken, hükümet durumu görmezlikten geliyor. Bütün bunların arasında bir kadın. Pullar, payetler, tüyler ve yüksek ökçelerle yürüyor.
Ball Culture, ABD’de LGBTQ+ komünitesinin yarattığı bir yarışma, bir alt kültür, bir yaşam tarzı. Yarışmacılar hazırladıkları kıyafetlerle, farklı kategorilerde jürinin önünden geçiyor. Podyumdaki yürüyüşe Vogue dansı, playback şarkılar ve çekişmeler eşlik ediyor. Biyolojik anne babaları tarafından reddedilenler için burası aynı zamanda evlerini buldukları yer. Müdavimler kendi ailelerini kendileri seçiyor, katıldıkları balolarda onları temsil ediyor.
ABD’de drag kültürünün geçmişi 1800’lü yıllara kadar uzanmakta, 1920’lerde bu performans altın çağını yaşıyor. Tabii ki ırkçılıktan da nasibini almış, sahne sadece beyazlara açık. 1980’lerin sonlarına doğru Imperial Elks Lodge’da beyaz olmayanların da sahnede olduğu yeni bir ballroom kültürü doğuyor. Her hafta yüzlerce kişi bu mekânda efsane performanslar sergilerken, ülkenin geri kalanının konudan haberi bile yok. Ta ki Jennie Livingston eline kamerayı alıp maskeli balonun yüzlerini kaydetmeye başlayana dek.
Film, adını sahnenin efsane yıldızlarından Paris Dupree’den alıyor. Livingston’un dans pisti kahramanlarına mikrofon uzattığı yıllarda, ülkenin ana akım medya kanallarında eşcinselliği günah ve sapkınlık sayan, AIDS olanları toplama kampına göndermeyi tasarlayan tutucu bir iktidar var. Balo salonunda bir araya gelenlerse kendilerini burada güvende hissediyor. Yarışmalar ve kazandıkları ödüller sayesinde hayata tutunuyor ve özgüvenlerini geri kazanıyorlar. Herkesin onları ötekileştirdiği bir günün sonunda, bir fanteziyi yaşamaktan daha iyi nasıl bir kaçış olabilir ki?
Kim Bunu Sever: New York’taki ballroom kültürünü yakından tanımak isteyenler, pride ayını kutlayanlar
Bunu Seven Bunu da Sever: RuPaul’s Drag Race, Pose
Paris is Burning (71 Dakika)
~Kirpilerden Jeyan İdil Aslan