
Ölümün Dostu, Nil İpek’in Blogu, Paterson
Şahane Okur,
Günaydın. Tekrarlar etrafında şekillenen bu kısa zarfta bir uzun hikâye, bir blog ve bir film var.
#Derinlik
- Hissettiklerimiz ve bu hisleri tarif için kullandığımız kelimelerin yoğunluklarını yitirmesi üzerine (976 Kelime)
- Pandemide sığındığımız, evlat edindiğimiz evcil hayvanlarımıza, salgın bitince ne olacak (6862 Kelime, İng)
#Esin
- Emin Mathers’ın kadrajından Heybeliada manzaraları
#GüneBaşlamaŞarkısı
- Sarı sarı yaz günleri yola çıkmak için: California -şarkıyı kulağımıza kazıyan diziyi hatırlayan bizi maillesin^.^
Yazan: Nureddin Türk, Çizen: Tubeklon
Şu Çok Sevdiğimiz Hayatın Tekrarı

Saramago o eşsiz romanında ölüm meleğinin işi bırakmasının ne tür akıl almaz sorunlara yol açabileceği üzerine uzun uzun kafa yormuş, tahmin dahi edemeyeceğimiz açılardan insanların ölümlü varlıklar olmasına şükretmemizi sağlayacak panoramik manzaralar sunmuştu. Bu beyin fırtınası, handiyse o güzelim ilham parıltısını söndürmek üzereyken yazar müthiş bir finalle noktayı koymuştu. Hepimiz ölüm meleğiyle empati yapmış, onu anlamış ve mutluluğu bulmasını canı gönülden istemiştik.
Jorge Luis Borges’in seçimleriyle ortaya çıkan Babil Kitaplığı’nın beşinci kitabında da ölümlüler gibi davranan, onlarla ilişki kuran bir Azrail var. Pedro Antonio De Alarcon’un uzun öyküsünde kahramanımız Gil Gil intihar teşebbüsünde bulunurken tanışıyor Ölüm’le. Ölüm onun kendi canını almasına izin vermiyor. Aksine yaşamını sürdürmesi için Gil Gil’e cezbedici bazı teklifler sunuyor. Ölüm şimdiye kadar ona sadece kötülük etmiş olsa da-annesini, babasını, babası gibi çok sevdiği başka bir yakınını hep erken kaybetmişti- artık onun dostu olacak, onu sevdiği kıza kavuşturacak, saray doktoru yapacak, ona kont unvanını kazandıracak.
Sevilenin sevenin gözünde nasıl bir güzelliğe bürüneceğine dair büyüleyici satırlar içeren öyküde, Adem oğlu Havva kızının yaşamla kurduğu ilişki üzerine değerli sorgulamalar ve şaşırtıcı bir final var:
“Kimseye acı çektirmem. Son nefesinizi verene kadar size zulmeden benim düşmanım Hayat’tır. Şu çok sevdiğiniz hayat.” (128 Sayfa)
Ayşegülnazcan’ın 13 Senelik Tekrarı

Bütün güzel, havalı alışkanlıkların en olmazsa olmaz unsuru: Süreklilik. Yeni bir hevesin, meşgalenin peşinde iki hafta koşmak kolay. Peki sonrası? Çocukluğumdan itibaren, istikrarlı bir şekilde günlük tutan insanlara sınırsız bir hayranlık duydum, kendi günlerimin kaydını tutmak için sayısız girişimde bulundum. Farklı renk defterler, havalı ajandalar işe yaramadı. Sonrasında şifresi unutulan bloglar ve sosyal medya hesaplarına geçiş yaptım. Sayısız defa deneyip yine yenildiğim bu heves, başkalarının sürekliliğine duyduğum hayranlığı artırdı.
Sesi yağmur çisentisi güzelliğindeki Nil İpek’in tam on üç senelik bir blogu var. Üniversitede arkadaşlarıyla beraber kurduğu indie rock grubu Lemur’da çaldıkları günlerden, 2008’de başlayan bir serüven. Blogda neler var: Konser günleri, bayram ziyaretleri, ödev ve tez günlükleri, tatilin bitişine ağıtlar, dövme tasarımlarına ait girdiler, alakasız fotoğraf serileri, kişisel ödül taksimleri, türlü gevezelik ama en çok tatlışlık. Nil İpek’in bugün dahi günlerini tutmaya bu blogda devam etmesiyse, müthiş, müthiş.
Tekrardaki Mucize Gülüm: Paterson

…
Örülen örgüdeki tekrar,
Yıldızlı gökyüzündeki tekrar
Ve bütün dillerde ‘seviyorum’un tekrarı
Ve yapraklarda ağacın tekrarı.
Ve her ölüm döşeğinde acısı tez biten yaşamanın.
…
Tekrardaki mucize gülüm,
Tekrarın tekrarsızlığı!
Nazım Hikmet dizelerindeki tekrarı hatırlatan, çizgili ve puantiyeli münzevi yaşamın iki güzide kahramanı, işte geçirdiği ve işten kalan zamanını şiir yazarak değerlendiren bir otobüs şoförü ve tutkuyla sarıldığı sanatını evin içinde icra eden bir kadın. Yaşadığı şehrin adını taşıyan, sessiz, sakin bir şair Paterson. Fazlasında gözü yok. Yazdığı şiirleri kimseye okutmaya niyetlenmiyor. Minimal hayatın şikayetsiz, gösterişsiz bir temsilcisi. Hayatının ne kadar sade olduğu üstüne şiirler yazmıyor, gönenecek pek kimsesi yok. Dinliyor, izliyor, ilham gelince dizelerini defterlerine geçiyor. Pazartesi başlayıp pazar günü biten filmde her gece eşine sarılarak uyuyor, her sabah onunla uyanıyor, beraber kurdukları yaşamdan mutlu.
Sinemanın, seyredeni alıp bambaşka dünyalara ışınlayan perdesinde anlamlı anlamsız aksiyon sahneleri, etkileyici bir kurgu ya da duygu yoğunlukları üzerine kurulmamış bir film seyretmek, rutinin, sıradan küçük şeylerin arasında bir nefes bulmak için nefis bir Jim Jarmusch işi. (118 Kelime)