Hatalar, Düzeltmeler, Pişmanlıklar

tarafından Kirpi
incelikler-bulten-

Düzeltmeler, (I Can’t Get No) Satisfaction, Invincible

Şahane Okur,

Günaydın. Bu hafta zarfta bir kitap, bir şarkı ve bir süper kahraman yer alıyor. Kirpisel yoğunluklar nedeniyle iki haftalık bir araya giriyoruz, 26 Nisan’da görüşmek dileğiyle. 

#Kavram

  • Üzgün edilimler

İngilizcesi sad passion olan kavram, Deleuze’e göre, bedenin benliğin arzusuna rağmen içinde bulunduğu rahatsız edici durumları tarif ediyor. Sezen Ünlüönen’in, Youtube’da Eurovision eski kayıtlarına bakıp ülkenin haline sinirden ağlayanları tarif etmek için çekip çıkardığı ve halipürmelalimize can evinden dokunan, söylenişi bile hüzünlü bir ifade. (723 Kelime)

#Slogan

  • “Hepimiz bir başkasının barbarıyız.” 

Filozof ve filolog Barbara Cassin kendisiyle yapılan söyleşide, kulağa küpe bir çıkışta bulunuyor ve ekliyor, eğer birlikte çalışmak, birlikte yaşamak konusunda kararlıysak, “Rahatsız edilmeyi kabul edin!” (786 Kelime)

#GüneBaşlamaŞarkısı

  • Üzgün edilimlerden bir anlık kurtulup eğlenelim diye: Çalkala

Yazan: Nureddin Türk, Çizen: Tubeklon


Hatalarımıza Beş Yüz Sayfalık Bir Nilüfer

Çağdaş yazarlar arasında, kim günümüzün yaşantısından eskinin kallavi romanları gibi eserler çıkarabilir? Bu sorunun yanıtlarından biri Jonathan Franzen. Özellikle Özgürlük ve Düzeltmeler, Amerikan toplumuna ve bireyselleşmenin geldiği noktaya dair iki muhteşem yapıt.

Düzeltmeler‘i okurken, yerel gündemden uzaklaşıp kapitalizmin bizim için yaratmış olduğu evrensel dertler için kafa yorabilir, ebeveynlerimizle verdiğimiz benlik mücadelesini hatırlayabilirsin. Lambert ailesi, bütün kusurlarıyla ve artık sönükleşmiş parıltılarıyla gözler önüne serilirken verilen detaylar, zihninde yer edinecek. Bir gün öyle bir sohbetin ortasında aklına gelecek, sanki kendi yaşadığın ya da bir yakınının başından geçmiş hadiseler gibi.

Hatalar yapıyoruz, peki düzeltebiliyor muyuz? Bağışlanmak istiyoruz, kendimizi affedebiliyor muyuz? Anne babalarımızı beğenmiyoruz, peki yaş aldıkça onlara, tam da en nefret ettiğimiz özelliklerini alarak, benzeyenler kim?

Çevresindeki yeni zenginleşmiş milyonlarca Amerikalı da kendini herkesten farklı görme olgusu peşinde koşuyordu. Ayrıca parası olmadığı halde kusursuzluğu arayan milyonlarca genç Amerikalı da vardı. İşin acı yanı ise, kimsenin herkesten farklı ya da kusursuz olamayacağıydı; böyle olduğu takdirde kimler sıradan insan olarak kalabilecekti? Göreceli olarak kusurlu olmak görevini kim üstlenecekti? (496 Sayfa)


Yaptığın İşten Tatmin Olmak Üzerine: (I Can’t Get No) Satisfaction

the cobble stones-the rolling stones-no satisfaction-incelikler-tubeklon

“I can’t get no satisfaction
‘Cause I try and I try
I can’t get no”

Pandeminin ilk zamanlarında yaptığımız ekmeklerin, başladığımız egzersizlerin ve edindiğimiz hobilerin eski heyecanı yok. Uzmanlara göre içsel tatminimiz azaldı. (1422 Kelime)

Kendimizi yetersiz hissediyoruz. Hayatımız üzerindeki kontrolümüzün azaldığını düşünüyoruz. Haksız da sayılmayız. Ben bugün size bir başka “tatmin olamama” hikâyesi anlatacağım. Kahramanımız The Rolling Stones grubunun efsane ismi, Keith Richards. Ekip o aralar -60’lar- dünyanın en popüler müzik grupları arasında. Konserler arka arkaya geliyor. Uzun süren turnelerde The Rolling Stones, dünyanın dört bir yanındaki hayranlarıyla buluşuyor. Ekip üyeleri için giderek aynılaşan ve sıkıcılaşan konserler, hayranlar için hayatlarının en unutulmaz deneyimi, çığlık atıyor, alkışlıyor hatta en öne geçebilmek için birbirlerini eziyorlar. The Rolling Stones ise her seferinde konserlerden daha memnuniyetsiz ayrılıyor. Ne çaldıklarını bile duyamıyorlar ve kargaşadan epey sıkılmış haldeler. Bu arada benzer bir hikâye The Beatles’ın da başına geliyor, zira ekibi turneye çıkmaktan sonsuza kadar vazgeçiren de bu durum.

1965 yılındaki bir konserde izleyiciler arasında tartışma çıkıyor ve The Rolling Stones o gece sadece dört parça çalabiliyor. Keith Richards bu konserin gecesinde, aklında bu şarkıyla uyanıyor: (I Can’t Get No) Satisfaction. Eline gitarı alıyor, taşınabilir kayıt cihazını açıp çalmaya başlıyor. Hemen sonrasında da uykuya dalıyor. Bir hafta sonra kaydı stüdyoya getirdiğinde içinde horlama sesleri de var. “I Can’t Get No Satisfaction” cümlesi hariç sözler Mick Jagger’a ait. Şarkının çıkışı ise Keith Richards’ın aklına düştüğü geceden tam üç hafta sonrasına denk geliyor. 

“When I’m ridin’ ’round the world
And I’m doin’ this and I’m signin’ that
I can’t get no satisfaction, no satisfaction”

Bu hit şarkı o kadar sevildi ki Susam Sokağı’nın bir bölümünde sözleri “(I Can’t Get No) Cooperation” olarak değiştirilerek çalındı. Parçayı yeniden yorumlayanlar arasında Britney Spears da var. 1965’te çıkan bu şarkı 2020’lerin marşı gibi adeta: I Can’t Get No Satisfaction!

~Kirpilerden Öykü Göğer


Saklandığın Yer Su Geçirmez Değil: Invincible

Invincible-amazon-prime-incelikler-dizi.jpg

Celâl Salik meşhur köşe yazılardan birinde hepimizin, Galata köprüsü üzerinde, Surdibi’ndeki iki göz odada, Cihangir’in arka sokağında, ücra bir Anadolu kasabasında, her zaman, Haliç’in mavi sularına bakarken, bulmaca çözerken, küllenmiş sobayı yakarken, komşu evinden dönerken, güzel gövdelere sarılabilmeyi hayal ederken “O”nu beklediğini anlatır. Beklediğimiz, kırık dökük güzel anıları mazide kalmış mahalleyi gözü dönmüş inşaat rantçılarının elinden alacak yakışıklı ve sadece kuytularda ağlayabilen bir kabadayı; işçinin emeğini, kadının hayatını, gençliğin umudunu esir alan düzeni değiştirirken kimsenin kalbini kırmayacak bir devrimci ya da türlü oyunlarıyla çoluğu çocuğu baştan çıkaran Deccal’ı masumiyetiyle boğacak bir Mehdi olabilir. Hepimiz bir şekilde kurtarılmayı beklemiyor muyuz? Başka hayatlar yaşamayı, parıltı hayatlar, fırtınalı aşklar, yüksek tavanlı dairelerde, maviliğe açılan pencerelerle. 

Şark’ta ne kadar peygamberlere, evliyalara sığınılıyorsa Garp’ta da süper kahramanlara avuç açılıyor diyebilir miyiz? Amerikalıların çizgi romanlardan fırlayan kahramanları son on yılda sinema ve televizyonu ele geçirdi. Şehirler yanıp yıkılsa, kendi kişisel hayatları darmadağın olsa hatta bu uğurda ölseler bile dünyayı kurtarmayı başarıyorlar. Bu anlı şanlı kahramanların çoğunun, büyük acılar çekmiş, evini (gezegenini) arkasında bırakmış, okul sıralarında zorbalığa uğramış kimselerden çıkması tesadüf mü? Sıradan insanların bu pelerinli pelerinsiz üst-insanlara duyduğu hayranlık ve bağımlılığının sebeplerinden biri olarak, kahramanların tecrübe ettiği acz anları gösteriliyor. Kibirlerine ya da hırslarına yenilen, sevdiklerini kaybeden, aşkta mağlup olan, hatalar yapan ve bu hatalarla gelen pişmanlıklar altında ezilen süper kahramanlarla bağ kurmak cazip geliyormuş.

Bu uzun girizgâhın sebebi Amazon Prime’da her cuma yayımlanan yeni bölümleriyle, çizgi roman sayfalarından ekrana uzanan başka bir kahraman: Invincible. Babasının dünyanın en güçlü kahramanı olduğu ama bir dizi başka kahramanın da Beyaz Saray’ı korumak için hazırda beklediği bu evrende, Mark kendi süper güçlerine kavuşmayı sabırsızlıkla bekliyor. Gökyüzünde uçup kaçmaya başladığında, onu bekleyen hayatın tozpembe olmadığını anlaması gecikmiyor. Onun hikâyesini ilginç kılan ise babası, the Omni-man’in daha ilk bölümden sezdirilen karanlık yüzü. Üstelik çok fazla kan dökülüyor, hiç tereddüt edilmeden, hem vatandaşlar hem o süper kahramanlar, gözümüzün önünde bedenleri parçalanarak ölüyor. Yetişkin kategorisinde sınıflandırılan bu yapımın benzerlerinden kendini ayırt eden bir duygusu var. (1. Sezon)

Arşivde Gezin

Kirpi'yle düşüncelerini paylaş